Cuma, Nisan 07, 2006

Lanet olsun... MOUSE (Tughan Arslan) ölmüş ya :((((

keşke bu yazmaya başladığım yazı da çoğu yazım gibi bir filmin yorumu olsaydı ve yazıyı bitirdiğimde yazının ana kahramanı olan ve sağ sütundaki "arka kapılar" bölümünde sitesinin linki de olan MOUSE’a “çak dostum” diyebilseydim.. keşkelerle başlayan cümleler kurarak… keşkelerle yaşanan bir hayattan artık yeterince soğuduğumu hissediyorum. .

birinin ölüm haberini yazmak ne kadar ironik ya... fiziksel olarak o kadar kolay ki... yazarken hissettirdiği büyük burukluğu düşündükçe buna şaşırıp delirmemek elde bile değil...

public ortam olarak... başlangıcını tam olarak hatırlamadığım.. hatta bir ara ufak bir tartışmaya bile girdiğim.. bir anet haber sunucusu sürecinde replyleşerek konuştuğum...

daha sonra...

bir gün;

(Mouse, Neo'nun msn'ine gelir...)
Neo : -tahmin ettiğim kişisin :) selam...
Mouse: -Hey Neo kardeş, nasılsın :D, benim MOUSE, kirmizihap @ hotmail.com dışında
mavihap @ hotmail.com da almışsındır kesin :D, işimiz olmaz gerçi mavi haplarla, değilmi hocam :)

şeklindeki sözlere sahip sohbet başlangıcı ile public ortamdan kişisel bir iletişim ortamına geçerek... hiç bir zaman değerini unutamayacağım bir ilişki yaratıp.. bunca zaman az konuşmadık Mouse ile... ta ki bu kara haberi aldığım güne kadar...

7 Nisan benim doğum günüm.. ama bu tarz şeylere önem vermediğimden bir an önce geçsin gitsin dediğim bir şeydir doğum günleri. bu düşünce yapısına yaşanılan enteresan durumlar da eklenince kısaca doğum günlerinden yüzde yüz keyif alma anlarını ben çok önceleri bıraktım.. yine bu tarz bir boşvermişlik ile geçmesini arzu ettiğin nisan'ın ilk haftasında arkadaşımın bu haberini duyunca nisan bir şakası olması için o kadar çok dua ettim ki... ama malesef duyduklarımız doğru idi...

resmen yıkıldım...

şu an inandığım herşey ters-yüz olarak anlamını yitirmiş vaziyette... kime/neye, nasıl/ne şekilde kızacağımı bilemiyorum... anetteki 3dcad grubunda ifşa olmasa tek kelime edemeyeceğim "tekerlekli sandalye" sorununa ters orantılı olarak mükemmel bir hayat sevinci içinde yaşayan, süper yetenekli, çok hoş animasyonlar üreten, yeni projelerini sürekli konuştuğumuz, hatta lanet olsun ki bir türlü tamamyalamadığımdan dolayı sürekli merak ettiği, hatta işi hızlandırmak için geçen hafta üzerinde efekt çalışmaları yapsın diye ona bir parçasını kesip yolladığım kısa filmim hakkında bir sonraki karşılaşmamızda görüşlerini dinlemeyi merakla beklediğim... anlatamayacağım kadar ortak yönlerimin olduğu... birbirini leb-demeden-leblebiyi söyleyecek kadar "tamamlayıcı" bir arkadaşlığını sürdürdüğüm... canım arkadaşım, değerli dostum MOUSE ölmüş...

yakın çevremde çoğunun kafasını şişirecek kadar bahsettiğim bir mevzu vardı... dünyadaki kelebek etkisi... ying-yang dengesi... rastlantıların/tesadüflerin güzelliği... artık bunlara bırakın inanıp inanmamak şurda dursun onu çoktan aşıp bunları farkedip farkedemeyenler kısmını tartışıp dururduk sürekli böyle hissedenlerle.. son zamanlarda o kadar çok iyi şeyi (güzel rastlantıları) yaşadıktan sonra... içimden hem bunlara minnettar olmanın huzurunu yaşarken... aynı oranda da inceden "denge nasıl sağlanacak acaba kötü şeyler olarak" diye kaygılanırdım... ve olan oldu işte.. sözde kaderde.. doğum günümde böyle bir yazıyı yazmakta varmış…

başımız saolsun de-me-ye-ce-ğim...
Allah rahmet eylesin de-me-ye-ce-ğim...
toprağı bol olsun de-me-ye-ce-ğim...

çünkü biliyorum ki, bu klişeleşmiş sözler klişeleşecek bir süreci getirecek... her ölüm gibi buna da alışmamız beklenecek... belki periyodik olarak mezarına gidip ağlayacağız... sonra onun da arası açılmaya başlanacak.. ta ki bir daha hiç gitmemeye kadar...

mouse_avatar_mt sitesindeki tüm karakterleri yas tutacak.. ve henüz tamamlanmamış son çalışması olan yanda gördüğünüz farecik de sahibini, yaratıcısı her zaman arayacak… belki de tughan onu yaratırken bile içine doğmuş olacak ki farecik şu an sahibini buruk bir hoşçakal ile çaresizce uğurluyor sanki...

ben MOUSE'u kısa filmim hakkında fikir alışverişi yapmak için beklemeye devam edeceğim... ama o hiç bir zaman gelmeyecek...

bir daha ortak zevklerimizi içeren konuları konuşamayacağız...

çok heyecanlı bir şekilde üzerinde çalıştığı "FARE" animasyonunu hiç bir zaman tamamlayamayacak... hiç bir zaman bize ulaştıramayacak...

ve anet sinema grubuna "MOUSE'dan Mart Filmleri" diye bir başlığı hiç bir zaman
ya-za-ma-ya-cak...

zaten tekerlekli sandalyede yaşayarak lanet hayatın çelmesini yiyerek bunun acısını çektiği yetmiyormuş gibi... 2 ayağı üzerinde yürümeyi dahi hak-etmeyen bir sürü türdeşine rağmen bir de hayatını kaybeden MOUSE bir daha ol-ma-ya-cak...

MOUSE şu an YOK... :(

canım yanıyor..

Salı, Nisan 04, 2006

Takeshi...

1-16 nisan arasında sürecek olan 25. istanbul film festivaline böylesi bomba bir film ile başlamak çok süper bir hismiş..
rastlantılar peşimizi bırakmadı ama oysaki onlar bizim peşimizde değil.. üzerimizden atamadığımız umudumuzun peşindeydi.. biz umudumuzun elinden tutup onu bırakmadıkça rastlantılar da geliyor ardından :) takeshi'ye yer kalmadığını 4-5 gün önceden öğrenince korkutmuştuk ama n'oldu :) son ana kadar gişede nöbet tutacağımı söyleyen ben.. ona bile gerek kalmadı. bir arkadaşımın da çabaları ile beraber gişe önünde rastgele bir izleyiciden alıverdik takeshi biletini. şans bu kadar olur doğrusu.. bi de nasıl en ortada yerden çıktı bilet şansıma ona halen şaşıyorum :)) yanımda oturan adamın da film sonrası yaptığımız sohbette "japon dili edebiyatı" mezunu çıkması da ayrı güzellik :) diğer tarafımdaki yaşlı kitano hayranı teyze de her silah sıkıldığında gözlerini "aman tanrım" diye kapatması süperdi :))
neyse filme gelirsek..
filmin tanıtımında "yüzde 500 kitano, başka hiçbirşey" gibi birşey yazıyordu.. bu kadar uyar bir cümle..kitano severlerin zaman kaybetmeden mutlaka izlemesi gereken... kitano'ya aşina olmayanların da farklı, orjinal, ilginç biçimli bir uzakdoğu filmi izlemek için izlemelerinde yarar olan bir film.. kurgu ve sahne, gerçek-düş geçişleri bu kadar mı sağlam olur, bu kadar mı her açılan kapı filmin sonunda tek tek kapatılır ve sonunda tek bir kutu olarak derli toplu kalır.. şaşılası.. izo filmi daha çok dış dünyaya alegorisel olarak yaklaşıyordu ama bu film o derece değil. daha çok yönetmenin kendi iç dünyasına yönelik birşey. aşırı sembolik değil, yormaz, daha çok geçişlerle süprizini yapıyor..
amerikan mizahına alışkın olanların pek gülemediği uzakdoğu mizahı bilinen bir gerçek.. ama bu filmde gerçekten güldüm.. laçka sıradan klişe espriler de değildi. çok doyurucu. kendinizi tutamıyor kahkahalar ile gülebiliyorsunuz.bence takeshi kitano bırakmasın bu işi.. hem oynasın filmlerinde hem de onları yönetsin. çok az yönetmene yakışır çünkü bu olay. bunlardan birisi de işte takeshi kitano'dur.. sarılıp öpesiniz gelen babacan bir insan. bu yönü filmdeki tiplerine de yansıyor..
filmin üzerinden 2gün geçti ama halen büyük bir tatmin olmuşluk hissi ile tebessüm hissediyorum. film kendi temposunu dengelemek için ortalarda biryerde çok güzel bir ayak dansı gösterisi hediye ediyor.. mükemmel bir dans idi..filmin tekrarı son olarak , 5 nisan'da 19:00'da oynayacak.. bence bir düşünün...