Pazartesi, Kasım 21, 2005

Flightplan / uçuş Planı

Flightplan01

ne zamandır fragmanını izledikçe merakımızı artıran bir projeydi uçuş planı. bir ay kadar önce mekan olarak yine uçakta geçen "gece uçuşu / red eye" orta-kaliteyi geçemediği için çok tatmin etmeyen sıradan bir film olmuştu ama uçuş planı hiç te fena olmayan bir gerilim filmi olmuş...

atmosferi gereği kapalı bir mekan hissi yaratmak zorunda olan film, çok gerçekçi olarak bir uçağın içinde yolculuk ediyormuşuz hissini başarıyla veriyor. üstelik öyle bir uçak yokmuş bile dünya üzerinde ve tamamen film için hayali bir tasarım... ki zaten senaryosundan dolayı merak uyandıran yönüyle... git-gide yükselen gerilim yetmiyormuş gibi, arada sırada sarsılan uçak ile iyice tedirgin ediyor izleyiciyi. gerilimin yükselmesi çok dengeli ve gereksiz boş bir sahne yok. bu yüzden kopukluk yaratacak bölümleri içermiyor.

rolü gereği ekranda en çok gördüğümüz çaresiz-tedirgin-üzgün anne rolüyle jodie foster dengeli oyunculuğu ile kusursuzca hakkını vermiş... bana biraz panik odasını hatırlattı o.. çünkü orada da kapalı bir mekan vardı ve yine kızı için yaptığı bir mücadele vardı...

filmin senaryosu konu gereği değişik yönlere ve türlere çekilebilecek kadar dolu... kızın kaybolması değişik işlenebilirdi mesela. ne bilim annenin hayalleri falan bile olabilirdi ama heralde o bu kadar tutmazdı gibi.. yani o zaman uçaktaki gerilim ve kovalamacanın sonunda bir anlam ifade etmediği çıkardı, hayal kırıklığı yaratabilirdi sanki... gerçi filmdeki gibi konu
birden "para-için-kötülük-komplosu" olayına geçiş yaptığı an ister istemez biraz basitmiş gibi düşünüp hayal kırıklığı yaşıyormuş gibi oldu ama sonuçta bu yönüyle daha gerçekçi ve olası bir senaryo haline geldi. yani basitliği onu gerçekçi zemine oturtuyor. uçağın patlaması bile abartısızdı mesela..

diğer üzebilecek tarafı ise 11 eylülün tedirgin etkisini gördüğümüz bölümler. ki üzücü geldi bana biraz ama sonunda sanki o çantayı taşımaya yardım sahnesiyle biraz yumuşamış gibi. yani çok kara-mizah. çaresiz-annenin ve yolcuların uçaktaki araplara terörist gözüyle bakması... elektrikler gidince "ne yaptınız uçağa" şeklinde saldırmaları vs. 11 eylülün uzantıları olarak yansıyor... heralde oradaki amaç bile filmin tamamen günümüzde geçen bir gerilim filmi yaratılmak istenmesi... sonuçta amerikada uçaklardaki araplara öyle bakacak yolcular mutlaka vardır...

sonuç olarak... o kadını özellikle seçme nedenleriyle... kızı hiç mi kimse görmedi acaba yönleriyle ve arap göndermeleri ile biraz düşünmeye sevk edip samimiyeti sarsıyor gibi yapsa da uçağın atmosferiyle ve sarsılmasıyla gerildiğimiz için şükredip bunları görmezden geliyoruz...

Pazartesi, Kasım 14, 2005

the legend of Zorro...

jippo_puff_zorro
ben zorro'yu antonio banderas ile tanıdım ve sevdim... tabi daha önceden 27 kez uyarlanmış bu karakter...

ama ben ilk kez bir ispanyolun (antonio banderas abim) canlandırdığı... 1998 yılında izlediğim zorro ile alışmıştım bu kahramana... belki de antonia banderas'a hayranlığım desperado'dan sonra bu zorro (1998) filmi ile başlamıştır...
rolüne çok güzel oturduğunu düşünüyorum onun. zorro'nun gerektirdiği herşey onda mevcut. ki zorro özelliği gereği esprili bir karakter olmasından dolayı antonio banderas'ın mimikleri çok süperleştiriyor olayı. yani oyunculuk adına antonio adına hiç bir eksiği yok filmin...

ortalama yedi sene sonra 2. zorro filmini izlemek güzel oldu... sabırsızlıkla bekliyordum zaten siyah pelerinli dostumuzun sinema ekranındaki macerasını... nedense zorro'yu tam olarak kavrayamadığım bazı nedenlerden dolayı çok seviyorum... sanırım tam olarak bir süper-kahraman olmamasından dolayı olabilir.. gerçek bir halk adamı oluşu, diğer
süper-kahramanlar gibi normal-ötesi özel güçlere sahip olmaması gibi... güzel at kullanması, siyahi giyimi ve insansı yönleri ile ilginç bir asalet var onun üzerinde... (odamın duvarını süslemeye başlayan enfes ötesi bir posteri var ki görmeniz lazım.. böylesi bir asalet zor rastlanır cinsten...) belki de mizah anlayışı en gelişmiş kahraman diyebiliriz onun için.. buna tarzı da neden oluyor... genelde düşmanlarını küçük düşürmek ve onlarla alay etmek gibi...

eşi için diyecek bişey yok zaten fanatikleri bilir zeta-jones gayet uygun bir zorro eşidir... gereken herşeyiyle... oğluna gelirsek onu da canlandıran veledi çok güzel seçmişler.. takdir edici... çocuk rol değil bizzat kendini oynuyordu... hiç yapmacık değildi ve sinemada gelmiş geçmiş en iyi çocuk yıldızlardan birisiydi bence.

eksilerinden bahsetmek gerekirse, ilk filmin böyle daha bir bölgesel ve insancıl bir ilerleyişi vardı... misyonu evrenseldi... ama bu film az da olsa zorro'ya abd'ye katılmak isteyen kaliyorniya'ya yardım ediyormuş gibi bir misyon yükleyerek onun merkezinde ilerledi...
zorro'nun potansiyelini kısıtladı haliylen.. böyle eksilerden dolayı konu adına ilk film daha güzel olmuş oldu ama işte benim gibi zorro severler için tüm vaadlerini sonuna kadar sunuyor...
eğlenmek adına sorunsuz bir film... zorronun hapisten çıktığında oğluna "hapishane insanı çok değiştiriyor" demesi gibi, tren üstündeki atın tüneli görünce gözlerinin fal-taşı açılması gibi ayrıntılar çok keyifliydi...

ha unutmadan... ilk filmin müzikleri oldukça muhteşemdi diye burada da hemen hemen aynılarını kullanmışlar. bence devam filmlerinde olması gereken en güzel şey budur... zaten çok sevdiğim marc anthony ve tina arena düetli i want to spend my lifetime loving you şarkısını filmden beri defalarca dinliyorum... halen dinlememiş olanlar "en iyi soundtrack" kategorisinde gözü-kapalı değerlendirebilirler parçayı...

quiero zorro...
me gusta zorro...
duende Neo...