Salı, Aralık 27, 2005

HERO... ying xiong...

hero45764

hani insanların zihninde çok özel film listeleri olur. ve o filmlerden birinin ismini bile duysanız bir yerde hisleriniz hemen kabarır, söyleyecek bir çok şeyiniz vardır felan.
işte Hero benim o listeme bodoslama daldı afedersiniz. listemin sadece küme çizgisi vardır. küme içinde tüm maddeler özgürdür. ben birinciyim sen üçüncüsün o dördüncü gibi durumlar söz konusu bile değildir. küme çizgisi içinde tüm maddeler kardeşçe geçinip giderler :)

HERO !

kısaca MUHTEŞEM !

uzunca;

daha ne olabilir. bunun üstüne daha ne sunulabilir. eksiksiz bir film. fazlası çok. yeterki o fazlayı taşıyacak güçlü omuzlu insanlar bulabilsin film. ve özellikle belirtmek istediğim bişey var; o da bu filme gösterilecek bir saygı varsa o da sinema salonunda izlenilmesidir. Allah’a şükür hem görüntü hem ses adına gayet doyurucu bir salona denk gelmiştik zamanında. bu açıdan çok şükrediyorum. örneğin İsimsiz ile Gökyüzü'nün mücadele ettikleri o bölümde adeta kendimden geçtim. yere düşen her damlada ortasında olduğumu hissettiğim bir yağmur atmosferi zaten yeterince güzel iken birde o kılıçların çıkardığı net sesler, tekme sesleri, hışırtılar vs mükemmel idi. yaşlı amcamızın çaldığı mükemmel ve kavga gibi yoğun ekşın olan bir duruma tezat bir rahatlama seansı sunan o güzelim ezgileri de unutmamak lazım. kısaca sinema ortamı bu filmin insana verebileceği herşeyi dile getiren bir varlıktır. dikkate alınız.

Konusunu anlatmayacağım. gidin görün. ama özellikle o muhteşem sahnelerin sürekli değişen ağırlıklı renklerinin anlamını sizlere anlatacağım. filmden sonra zapdedilemek bir araştırmacılık
öğretisi ile doldu taştı yüreğim. ulaştığım sonuçlara göre ;

Renklerin çin kültüründe temsil ettikleri kavramlar şöyle;

Kırmızı aşk ve tutkunun ötesinde yalan anlamına geliyor.
Mavi mantığın rengidir.
Yeşil belleğe karşılık geliyor.
Beyaz ise sadelik ve gerçeğe denk düşüyor.
Gri renk de belleğe, zihine denk düşüyor.

filmin kendi içinde çizdiği sınırlar ve mantık kurallarına göre herşey kusursuz. tüm bunlar düşünüldüğünde suya batmayan insanları, bir zıplamada 2-3 zıplamalık mesafeyi uçarak kateden insanları, oku eliyle tutan insandan tutunda yüzlerce oku geri püskürtmeyi başaran insanlara kadar olup biteni mantıksız bulanlar varsa onları dinlemek bile istemiyorum. mümkünse görüşmeyelim.

benim en çok hayran kaldığım nokta sinema dilini çok iyi kullanması. çok etkileyici. sinema ses ve görüntü ise... ve görüntü daha bir ön planda ise eşitliğin diğer tarafına bu filmi koymak hiç zor bişey değil. hatta ahanda koydum. buyrun kaldırın gücü yetecek olan bir kişi varsa. bu öyle bişrey ki;
en hareketli aksiyon dediğimiz sahnelerde bile anlık durağan durumlar ortaya çıkıyor, tek karelik bekleyişler, pozisyon almış karakterler, ağır çekim sahneler ve bunları arkasından destekleyen güzelim müzikler öyle bir ruh haline sokuyor ki insanı o anın hiç bitmesini istemiyorsunuz, hayran kalıyorsunuz, takdir ediyorsunuz, bin bir ruh haline giriyorsunuz ve herşey bittiğinde bi bakıyorsunuz daha o sahne bitmemiş. birbirine 2 adım uzaklıkta olan insanlar daha birbirine yaklaşamamış bile. elinizdeki tek delil kılıçlardan çıkan kıvılcımlar oluyor...

Jet Li'nin ön planda olmamasına çok sevindim. bir Jet Li filmi olmamış. güzel bişey. aslında bir bilmem ne filmi hiç olmamış. o bir bütün. her parçası önemli. yönetmenden, görüntü ekibine, oyuncusundan stilize sahnelerin yaratıcılılarına ve müziklerini besteleyenlere kadar...

her parçası önemli dedim ama benim açımdan en önemi parçayı çekip çıkarayim oyuncular adına :)
Ziyi Zhang.

hero.moon

kim derdi ben belli bir süre hep aynı şahısla yatıp aynı şahısla kalkayim. güneşi, ayı hatta hiç bir tabiat olayı şahit gösterilmesin bu sevdaya. Kaplan ve ejderha ile bulaşan, The Road Home ile doğru karar olduğu anlaşılan ve Hero ile artık emin olunan bir beğeni bu. anlamlandırılamayan
bir büyüsü var ve hiç bitmiyor. ve o kadar değerli ki Eve Dönüş'ten beri masa üstümde resmi halen duruyor ve sinema salonunda bu gün bizi sinir eden dişi bazı dişi kesimi ile kıyaslamam istenilse gözümü kırpmadan Takeshi Miike tarzı edasıyla bu kızın yani AY'ın kılıcını kapıp anında kıyaslandığı kesimi doğrarım ve yine de AY derim, Ziyi Zhang derim. yani o kadar daha çok değerli gözümde...

sanırım bu filmi kaplan ve ejderha'dan daha çok sevdim. ama unutmuyoruz tabiki aynı kümenin içindeler :)

en dip not : film sonrası eve geldikten sonra tüm bunları 1 şişe ahududu şarap içtikten sonra yazmak ile meşguldüm. cümle düşüklüklerine, harf hatalarına felan varsa özür dilerim. herşey her HERo için, herşey sinema için, herşey ziyi zhang için :))) film için pişman mısın diyenlere kılıcımı gösteriyorum :) ve onlar hemen "meep meep" efekti eşliğinde coyote'nin kovaladığı roadrunner şeklinde uzaklaşıp kayboluyorlar....

neden şarap içiyorsunuz sayın neo diye soranlara da :
eeeeee Hero'nun gelişini kutluyoruz demek istiyorum, yeterli olur sanırım hehe...

kafam toplansın daha çok konuşuruz bu filmi. şimdilik dikkatinizi çekmek istediğim tek şey "her şey aynı cennet altında" olduğudur...

Salı, Aralık 06, 2005

Babam Ve Oğlum

insan büyüyünce hayalleri küçülür mü?..

bu sözün üstüne başka ne denilebilir ki...
bu söz filmde geçiyor... belki spoiler yaptım özür dilerim ama çok zarar vereceğini sanmıyorum... ki fragmanda da olması lazım.

film dağıttı resmen.. terledik ve ağladık... tüm salon burnunu çekiyordu. ilk kez tanık oldum bu derecesine...

ama film asla sıradan bir duygu-sömürüsü-filmi kadar basit değil ve insanların ağlaması da basit değil... ağlamak en doğal tepkilerden biri... tıpkı gülmek gibi...

çağan ırmak...

mustafa hakkında herşey'i izledikten sonra filmi pek sevemediğimi görüp... üstüne üstlük bu kadar insan bu filmi övüyor hayret diyerekten... hiç izleme fırsatım olmayan çemberimde gül oya ve çok süper olmasa bile kesintisiz izlediğim asmalı konak'a rağmen... haddim olmayarak adama karşı negatif hislerim vardı... yani çağan ırmak dediklerinde pek bir şey hissetmiyordum... buna rağmen fragmanından sonra "babam ve oğlum"a kesin gitmeliyim diyerekten ailemin kolundan tutup onlarla beraber izledik filmi...

şimdi onu kıskandım... ve adamlar sinema yapıyor işte.. doğru proje olursa ne de güzel oyuncularımız var onu anladım... bir fikret kuşkan süpermiş... onun babasını oynayan çetin tekindor(o nasıl bir sahnedir ya kollarını açıp beklerken üzerindeki ruh hali, kendini yiyişi)... hafif deli abisini oynayan oyuncu... annesi hümeyra (taptım kadına resmen ya artık, traktör kullanıyor kadın var mı ötesi ya.. zaten avrupa yakasından sempatimiz vardı).. hele ufak deniz'in performansı anlatılamaz... daha ismini sayamadığım diğerleriyle beraber oyunculuklar çok sıkıydı ve çok renkliydi... hepsine teşekkürler bu proje için...

bu tarz filmlerin alacağı en büyük tepki doğal olarak "duygu-sömürüsü-yaptı" şeklindedir.. hele ağladığımız gerçeği koz alınarak.. duygu sömürüsünden dolayı kandınız ve film güzel geldi denilebilir... açıkcası hiç ama hiç önemi yok.. zaten filmden en çok etkilenecek insanlar hayatlarından birer parça hissedebilecek insanlardır. ben "dedemden" dolayı filmle bağ kurup,
ayrıca türkiyede olduğumuzu çok iyi hatırlattığından dolayı "fikret kuşkan'ın "ben bu ülke için çabaladım ama o ükenin hiç umrumda değilmişiz" sözü" ile kendi köyümüzün yaşam tarzına çok yakın şeyler hissettiğim için (ki o çok konuşan gelinin tıpkısı benzeri bizde de var) (ki bizim köy de ege'de) daha çok sevdim filmi ve duygulandım.. film asla duygu sömürüsü
yapmıyor ki gereksiz yanık türkülerden eser bile yok üzücü sahnelerde ve bir sahnede üzüyorsa aynı sahne değişmeden güldürebiliyor.. gözyaşlarınız kahkahalarınıza karışıyor resmen.. bu dengeleyici özelliğine hayran kaldım resmen. ayrıca sahne geçişleri de çok akılcıydı...

kısaca söylemek gerekirse.. türk sineması bir yerlere gelecekse ve gelişecekse bir şekilde... bu adam kilit isimlerden birisi olacaktır diyebilirim... eskilerden "uçurtmayı vurmasınlar" nasıl etkilediyse beni, o tadı aldım filmden...