Pazartesi, Şubat 27, 2006

[!f'ten] Biz Ne Biliyoruz Ki?! / What the Bleep Do We Know!?

105327516_9c1c55a203as

- spoiler yok -

!f 2006 bağımsız filmler festivalinin tüm filmlerini izlemedim ama festivalin en sağlamı, en dolusu, en hayat bakışı değiştireni budur diyebilirim tüm samimiyetimle...

buna film demek zaten yetersiz olur. belgesel-vari bir ürün bu.. çok değişik bir tür.. eşi benzeri yok..

böyle birşey izleyeceğimi hiç tahmin edemezdim sinema tarihinde.. daha önce eşi benzerine rastlamamıştım..

ortalama 10 tane kadar profesörün de katıldığı bir kendini bulma, dünyayı anlamlandırma süreci...
animasyonlarla destekleniyor..
kuantum fiziğinden dalış yapıyor...
beynin içindeki algı kapasitesine kadar derinleşiyor..
tanrı-din mevzularına kadar her türlü konuyu zeminleştirip inceliyor..

bnb2

gerçeklik nedir, biz neden yaşıyoruz, insanın doğası nasıldır, gördüklerimiz mi gerçek yoksa beynimizde canlananlar mı... gibi insanoğlunun yegane en büyük yaşam sorgusu olan platon-vari bir bakış açısı ile felsefesini sunuyor...

ve bu yüzden broşürlerde "eleştirmenlerce matrix'e benzetiliyor" deniliyor.. başka bir şeyden dolayı değil. tamamen insanın kendini bulması, hayatı algılayabilmesi, günlük meşgalelerin ötesini görebilmesi ve dünyanın fiziksel yönünün ardındaki enteresan mevzular zaten felsefenin en büyük konusu olmuştur yıllardır. matrix'in herkese bir şekilde ulaşabilen janjanlı ambalajını sıyırdığımızda altında kalan "öz" konuları işliyor bu belgesel-film.. dünyadaki olasılıklar.. paralel evrenler.. atomun özü.. tesadüflerin büyüsü... (ki daha iki üç gün önce arkadaşlarımla tesadüflerin güzelliğinden bahsedip duruyorduk ve adeta filmdeki konular bizim noter tastiğimiz gibi oldu)

ve filmden sonra sinemadan çıktığınızda... bakış açınız ister istemez değişiyor... algı aralığınız değişiyor... tek üzüntüm filmi ilerde yine izleyemeyecek olabilme olasılığı.. (tabi ek gösterimi var onu hariç tutarsak) çünkü divx gibi seçeneklerin garantisiyle rahatlık sağlanabilinecek bir film değil. bilimsel konulardan dolayı çok felsefik ve ağır metinleri var. kolay kolay herkesin adam-gibi !, tüm gerçekliği ve doğru kelimeler ile çevirebilmesine olanak yok diye düşünüyorum... yüzde yüz filmin özünü anlayabilmek adına çok sağlam bir altyazı lazım.. özen lazım...

bnb1

duyduğum kadarı ile dünyanın her tarafında olay yaratıyormuş bu film.. şu an bunu izlememiş olma olasılığını bile düşünemiyorum. ne büyük kayıp olurdu.. insanın başına sinemada çok düşük oranda gelebilecek bir hediye bu.. burada görselliğe vs hayran kalındığım anlaşılmasın. tamamen diyalog ve konu üzerine ağırlık verilmiş bir çalışma bu..

lütfen 2 şubat perşembe günü saat 19:00'daki ek gösterimi değerlendirmeye çalışın... geriye tepmek istemeyeceğiniz bir şans bu... herkese istisnasız öneriyorum...

festival izleyicisi böyle bir tokat yememiştir daha önce...

Pazartesi, Şubat 20, 2006

[sosyo-psiko-lojik test] ÆON FLUX..

"neden bir test ?” kısmını açıklayayim..

hatırladığım kadarı ile son yıllardaki filmlerden... ilk kez fragmanına bakmadan, afiş hariç hiç bir resmine bakmadan.. sadece gelecekte geçen bilimkurgu özelliğini bilerek izlediğim bir film bu. böyle bir karar almıştım bakalım nasıl olacak hiç bir sahnesini görmeden bir filmi izlemek diye...

tarz olarak karamsar gelecek filmlerini çok sevmeme rağmen malesef bu film en fazla 3.5 gibi bir puan alabildi benden..
1 puan altından kalkılamayan aslında çok hoş olan konusuna,
1 puan hoş insan charlize theron'a,
0,5 gerçekten hoş olan kostüm anlayışına,
0,5 puan tekno tarzı müziklerine,
0,5 puan da klipleri andıran temposuna verilebilir.

altından kalkılamayan konusu aslında hoş bir gelecek tasviri sunuyor. hikaye hiç fena değil. insanoğlunu tehdit eden sorunlara sahip bölgeden kendini soyutlayan, koruyan güçlerle beraber yaşayan son insan ırkı ve bu ırk içinde asileşen kesimlerin hikayesi... klon mevzularını da içinde bulunduran eli yüzü düzgün bir ütopya anlayışı...

bu konudan çok sağlam bir film olabilirmiş aslında. keşke daha güzel kurgulansaymış.. keşke böylesi filmlere yakışmayan ve artık dizilerde bile görmemeye başladığımız çok ezbere-sıradan sahneleri bulundurmasaymış... klipsel estetikle beslenen anlatımı işte ufak tefek sorunlar yüzünden yetemiyor.. yetmediğini hissedip üzülüyorsunuz... tüm bu keşkeler olsaymış o zaman charlize'nin güzelliği de eklenince bayağı izlenir bir film çıkabilirmiş... üstelik zaman zaman çok güzel tasarımlar da görmüştük.. yakışıyordu...

ama işte bu durum "bir filmi film yapan herşeyin birbiriyle çok uyumlu kenetlenmiş olması gerektiğini" çok güzel ispatlıyor. klip tarzı, tasarımları ve charlize bile bir noktadan sonra havada kalıyor, filmin tümüne bağlanamıyor ve sonuç puan kaybına neden oluyor...

film asla azınlık raporu gibi bir sağlamlığa ulaşamadığı gibi underworld gibi doyuruculuk ve kaliteye de ulaşamıyor...geriye charlize'i değişik kıyafetler içinde görmek... sadece 1 defa
izlenebilecek 1-2 aksiyon sahnesi ve geleceğe ait hoş çevre, icat ve kostüm tasarımları kalıyor. ha birazda "keşke harcamasaydınız bu güzelim konuyu" üzüntüsü...

madalyonun öteki yüzünü çevirdiğimizde filmi aslında mtv'nin ürettiği güzel bir animasyondan dolayı ortaya çıktığını öğreniyorsunuz. onu izlesek film tatmin eder miydi diyebiliriz ama hiç sanmıyorum. çünkü okuduğum kadarıyla animasyonu kendi kendini yaratan ve farklılığı ile büyüyen ilginç bir yayın süreci yaşamış.. yani fanatiklerinin şu an epey üzüldüğüne eminim bu filmi izledikten sonra...

testimizin sonucu ise "sıfır bilgi" ile film izlemek, sadece o filme girmek için eğer gerekli nedenleriniz varsa hiç fena değil. yoksa filmi duymama, farketmeme ve böylece kaçırma sorunu çıkabilir. filmden eve gelince fragmanını indirdim hemen. fragmanı filminden daha güzel olan filmler kategorisine alabiliriz (üzülerek).

Cuma, Şubat 03, 2006

Lost'a başlamak...

lost02logo400

DİKKAT.. bu yazıyı okumak için dizinin en az ilk 4 bölümünü izlemiş olmak gereklidir.. yoksa spoiler kurbanı olabilirsiniz..

sonunda bu diziye başlamam kaçınılmaz idi... uygun zamanı denk getiremiyordum ama... ilk sezon dvd rip divxler piyasa düşüp... bir bir indirmeye başladığımdan beri artık diziye el atabildim...

ilginç bir dizi.. ilk bölüm çok aşmış gelmişti... gerilim hissi, heyecan hissi, bir dizi izlediğimi değil adeta bir sinema filmi izlediğimi düşündürtmüştü... kalite çıtası yüksek yani o yüzden.

benden önce izlemiş arkadaşlarım... ilk bölümü izledikten sonra bana... off daha ilk bölüm mü... yandın sen... ilerde yamulacaksın resmen... gibi tepkiler veriyorlardı. bu bende ister istemez belli bir beklentiye neden oldu. ve ilk bölüm gerçekten "çabuk ikinci bölümü açıp izleyelim" tarzında bir durumda bitiyordu... hadi bakalım diyip devam ettik... ilk dört bölümü böylece izledik ama... açıkcası "16 yıllık yardım çağrısı" dışında çok aşırı ilginç bi şeye rastlamadım daha.
"diğerleri" diyebileceğimiz varlıkların... ilk bölüm sonunda dinazor olabileceğini düşledim... ama düşlerken bi yandan da "umarım o kadar basit değildir" diye dua ediyordum... çünkü dinazor olsalar, o tarz bir yaratık olsalar... çok farklı yaratıcı bir durum olmayacağını düşüneceğim ki o tarz şeyleri zaten yıllardır izledik. ki bu kadar çok kişi "lost" diye inliyorken... onların öyle şeyler çıkmasıyla... o kadar izleyici garipseyeceğime eminim.

tabi yanlış anlaşılmasın.. dizi oldukça güzel.. karakterler çok süper... farklı ırkların olması... karakterlerin mazisine yapılan flaşbekler falan çok sıkı. izleyiciyi ters köşeye yatıran (kate'in kelepçeli olması gibi) bilgi akışı cazibeli. sadece ben bu kadar çok konuşulmasının nedenlerinin.. daha yüksek ve ilginç şeyler olabileceğini düşündüğümden... ki ilk 4 bölüm belki erken bunu
hissetmek için... ilerde gerçekten "yamulmak" istiyorum.. bunca izleyicinin haksız olmamasını istiyorum ve başyapıt olarak nitelendirebileceğimiz bir dizinin varlığını hissetmek istiyorum...

bu arada uzakdoğulu aile epey ilgimi çekmeye başladı. ilginç bir tavırları var. ve şu 16 yıllık yardım çağrısı gerçekten ilginç bir bilgi. 3. bölümün sonunda çalan o.c. tarzı şarkı ise... ne oluyoruz yahu mutluluk mu geliyor... diye düşündürtmüştü beni :)

neyse...
paylaşayim dedim...