DİKKAT..bu yazıyı okumak için dizinin en az ilk 24 bölümünü izlemiş olmak gereklidir... yoksa spoiler kurbanı olabilirsiniz...
son yazımdan (bkz: Lost'a kaptırmak) sonra 10 gün geçti ve şu an dördüncü Lost yazımı okuyorsunuz. ve an itibariyle ilk sezonu bitirmiş bulunmaktayım... itiraf etmek gerekirse Lost dizisinde gözlerimin yaşaracağını düşünmezdim ama (bence) sezonun en duygusal bölümü olan 23. bölümde bunu gerçekleştirdim. pirinçten bıkan çekik gözlülerin bir başka pirinç yemeği ile karşılaştıklarında "yine miii pilaaaav" şeklinde bağırdıkları gibi... "yine mi uzakdoğulu" dediğinizi duysam bile.. söylemeden geçemeyeceğim; 23. bölümde Sun ile Jin'in yaptıkları konuşmada artık "budur ya" diyerekten gözleri yaşarttım.. çünkü ayrılmaları ve Sun'ın uzaktan Jin'i izlediği o masum sahnelerde üzülüyordum ama resmen ters-yüz etti dizi tüm düşünceleri. meğerse Jin neler düşünüyormuş öyle ve aslında Sun'dan hiç tiksinmemiş. zaten o mistik ve dingin ilişki o kadar kolay bozulamazdı. değerliydi ve narin idi. havaalanındaki amerikan aile "geyşa" esprisi yaparak sözde onlarla dalga geçip alay ediyor ama aslında bilmiyor ki hiç bir zaman o ilişkinin derecesine hiç bir zaman ulaşamayacak ve onun tadını alamayacak. alay ettiğiyle kalacak ve gördüğünü yorumlamasıyla... böylece bir kez daha
"görünene aldanmanın" yanlış bir şey olduğunu anladık... zaten bunu matrix reloaded içinde sevgili dostumuz ajan smith "Ancak senin de bildiğin gibi görünüş aldatıcı olabilir." diyerek bize göz kırpmıştı...
"görünene aldanmanın" yanlış bir şey olduğunu anladık... zaten bunu matrix reloaded içinde sevgili dostumuz ajan smith "Ancak senin de bildiğin gibi görünüş aldatıcı olabilir." diyerek bize göz kırpmıştı...
Sun ve Jin'i bir kenara bırakırsak... 23. bölüm her anlamda dolu dolu ve çok hüzünlü bir bölüm idi. saymakla bitmez...
son bölüm ise... aslında dizinin ne kadar "yere bakan yürek yakan" bir dizi olduğunu gösterdi. şöyle ki; dizi sezonu bitirdiği halde en basit haliyle Lostzilla'yı bile göstermedi. böyle ağırdan alan bir yapı da olması eğer toparlanma ve final anlamında da bu ağırlığın getirdiği kalitede sürerse (ne ala) çok iyi bir avantaj... ama bu kadar çok ayrıntı vererek kafaları allak bullak etmesi.. sona doğru çok büyük bir dez-avantaj olabilir ve dizinin ayaklarına dolanabilir. öyle bir yerden sonra artık o kadar çok bilinmez ayrıntıyı görüp.. düşünmek ve tahmin etmek istemiyor ve kendinizi diziye teslim edip onun sizi yönlendirmesine izin veriyorsunuz. bu da sezon 2, sezon 3, sezon 4, sezon n+1 olarak önünüzde akmasına ve sizin de buna ses çıkarmamanıza neden olabilir...
sonuna gelirsek... o kapağın altında derinlere inen bir merdiven... ama bir noktadan sonra kopmuş (ya da çürümüş) bir merdiven gördüm değil mi? yanlış görmedim inşallah ama patlamanın etkisiyle kopmuştur şeklinde bir kara mizah düşledim orada... denizde kalanlar adına da umarım yüzerek ve ölmeyerek sahile geri ulaşmayı başarırlar diye dua ediyorum.
neyse cevap istemiyorum sizlerden zaten.. ben 2. sezona hemen başlamayacağım. bir ihtimal kuzenlere izletme bahanesi ile sezon 1'i bir kez daha izleyeceğim (böylece ben fellik fellik ayrıntı arayacağım her karede...) ve sonra devam edeceğim. o zaman göreceğiz ne olmuş ne olmamış...
neyse cevap istemiyorum sizlerden zaten.. ben 2. sezona hemen başlamayacağım. bir ihtimal kuzenlere izletme bahanesi ile sezon 1'i bir kez daha izleyeceğim (böylece ben fellik fellik ayrıntı arayacağım her karede...) ve sonra devam edeceğim. o zaman göreceğiz ne olmuş ne olmamış...
söylemeden geçemeyeceğim... lise öğretmeninin elinde patlayan dinamit eminim benim gibi bir çoğunuzu sıçratmıştır.. :) çok başarılı bir sahneydi... epeydir bu kadar sıçramamıştım helal olsun :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder