Çarşamba, Temmuz 12, 2006

Yürüyen Şato *Hayao Miyazaki

ilk önce ve belki de sadece söylenmesi gereken şey adamın hayalgücünün derinliği. ayakta alkışlanır cinsten.. konuşan bir ateş parçası ve ölmemek için kendine sağdan soldan odun alıp atması ve odunun üstüne sarılması nasıl bir hayalgücüdür hayran kaldım.. ayrıca bi sahnede yaşlı büyücünün yorgunluk sonrası sandalyeye bir koşuşu varki. oturup "ohhhhhhhh dünya varmış be" edasındaki tavrını izlemek sanki o değilde biz yorulmuşuz da oturup oh çekmişiz gibi geldi. çok inandırıcı ve sinema koltuğuna biraz daha yaslanmanıza neden olacak kadar süperdi..

sonra görüntüleri çok güzel suluboya gibi renkler.. bu görüntülere uygun müzikler ile 2 saat boyunca hiç sıkılmadan, esnemeden doya doya izledim. hele bu zamanda vizyonda bir anime izlemenin şansını yaşamak bambaşka bişey.

aşk ve savaş karşıtlığı merkezli bir konuya sahip bu anime uyuşturucu özelliğine sahip. git gide renklere görüntülere müziklere hayran olarak dinleniyor, sakinleşiyor, bu masalın içinde kayboluyorsunuz.

burada bir soru geliyor hemen aklıma. bu animede anlatılanlar tamamen bir ilizyon mu ? böyle düşününce kızabiliyor insan. 2 saat boyunca bir ilizyonu yaşayıp sonra kaldığın yerden herşeye devam etmesi soğuk geliyor. çünkü ruhsal durumunuz ne olursa olsun bu animeden çıkınca ilaç almış gibi hissediyorsunuz kendinizi. yaşasın iyilik, oleey kötüler kaybedecek, hadi dünyayı tüm pisliklerden kurtaralım, kuşlar, kelebekler, börtü böcekler, sevgi saygı hoşgörü.. diye kalktığınız o koltuktan aslında bunların pek inandırıcı gelmediği bir dünyada yürümeye devam ediyoruz. işte bu noktada "eee nereye kadar bu ilizyon" diyip filme küsebiliriz. bizi kandırdığı için, oyaladığı için ve üzdüğü için...

1 yorum:

Sera dedi ki...

sadece bir film, deyip işin içinden çıkamıyorum ben de.
bunun gibi bazı filmlerden sonra hayata adapte olmak daha da zorlaşıyor.