Çarşamba, Ağustos 30, 2006

Uzakdoğu Sineması Severlerini bekliyoruz..

3korean1_small
uzun zamandır böyle birşey vardı kafamda... tam şekillendiremiyordum, nasıl olmalı karar veremiyordum falan.. google'un kullanıcı dostu mail grup anlayışını da deneyimleyince istediğim şeyi harekete geçirme vaktinin geldiğine karar verdim..

grubun sözleşmesi yerine de geçecek olan aşağıdaki yazıyı okursanız USS'nin ne olduğu hakkında fazlasıyla fikir sahibi olacaksınızdır..

http://groups.google.com/group/ussg

Bu anlaşma USS (Uzakdoğu Sineması Severleri Mail Grubu) ile mail-grup üyeleri arasında üyelik başvurusu sırasında yapılmış kabul edilip... gruba üye olanlar, aşağıda yazılanları okuduklarını, onayladıklarını ve kabul ettiklerini garanti ederler.

USS; sinema sanatını seven insanlar arasından. özellikle sinema sanatının güçlü bir yönü olan Uzakdoğu sinemasını seven, benimseyen, ilgilenmekten keyif alan insanların buluşma noktası olmayı hedefleyen... katılımcıların katkı ve emekleriyle de gittikçe gelişmeyi planlayan bir internet platformudur. Kore, Çin ve Japonya başta olmak üzere tüm Uzakdoğu sineması grubun özünü oluşturmaktadır. Katılımcılarının niceliği değil, niteliği ile ilgilenmektedir. Mail-grup ortamının ciddi, düzeyli, saygın bir üsluba sahip olması grubun genel tarzını ifade edeceğinden, grup üyelerinin bu ortamda hareketleri, bu ortamda yapılmak istenenlere saygı göstermeleri USS için çok önemlidir. bu yüzden internet kullanıcılarının, buraya internette dolaştıkları herhangi bir siteye olduğu gibi üye olmamalarını ve özellikle internet ortamında kendini " gereğinden fazla rahat" , "kurallardan uzak " hisseden. "bir girip çıkayım... fazla üyelik göz çıkarmaz... gruptan x kişiyi nasıl olsa tanıyorum... uzakdoğu olsun olmasın yazabileceğim bir sürü şey olabilir" tarzında düşünceler barındırabilen, bu tarz internet kominitelerinde tamamen laçka bazlı olmayı tarz haline getirmiş kullanıcıların bu mail grup içerisinde hedeflenen iletişim anlayışı düzenine alışmakta büyük güçlük çekebileceğinin önemle altını çizmek istiyoruz.

Saygın ve ciddi bir ortamda tamamen Uzakdoğu sineması merkezli yardımlaşmak, haberleşmek, kendi bildiklerini, birikimlerini diğer katılımcılarla paylaşmak isteyen, bu konu hakkında söyleyebilecekleri olan, Uzakdoğu sinemasına ortanın üstünde bir ilgi duyup sevgi besleyen, mail grubuna düzenli katılımda bulunacağı inancını taşıyan konuklarımızı üye olarak aramızda görmek istiyoruz. Bu ortamın devamını ve kalitesini sağlamak için yeni üyelerimizden beklenen bu hassasiyetin anlayışla karşılanacağını umuyoruz.

USS' ye yazılan mesajlardan yazarı sorumludur. Tehdit edici, küfürlü, örf ve adetlere karşı, müstehcen, kaba, nefret dolu ya da çok miktarlarda istenmeyen mesajlar göndermek; din, dil, irk ayrımına yönelik iletiler göndermek; USS yöneticilerini ve üyelerini küçümser davranışlar sergilemek uyarısız sistemden uzaklaştırılma nedenidir. USS ortamına kişisel problemler, anlaşmazlıklar taşınamaz. Üyelerin birbirine karsı kişisel saldırılar yapmalarına izin verilemez. Gereksiz ve grubu sohbet ortamına dönüştürecek mesajlar neden belirtilmeksizin silinecektir. USS yöneticileri kurallara uymayan, gönderildikleri konu ile bağlantısı olmayan mesajları silme hakkına sahiptirler. Kurallara uymayan ya da gönderdikleri mesajlar ile USS düzenine zarar verdikleri düşünülen üyeler yöneticiler tarafından uyarılıp, davranışın tekrarında sistemden belirli bir süre ya da tamamen uzaklaştırılırlar.

Üyelik başvurusunda bulunarak, yukarıda yazılanları okuduğunuz ve kabul ettiğiniz varsayılmaktadır.

Yaşasın Sinema !...
7588339best_asian_movies37588339

Not: Grubun açıldığı haberi değişik ortamlarda sindirilip üye sayısı belli bir sayıya ulaşana kadar mesaj trafiği yapılmayacağından dolayı tüm katılım isteklerinin onaylanması askıda kalacaktır... Bir süre sonra hepsi birden onaylanacaktır..

USS'ye yani Uzakdoğu Sinema Severleri Mail Grubuna üye olmak için bu yazıya tıklayabilirsiniz..

Çarşamba, Ağustos 23, 2006

Prison Break 2.sezon muhteşem açılışı

- 1 yere kadar spoiler YOK - ama 1. sezonu hiç izlememiş kişiler okumasınlar daha iyi -

hehe ajan'ımızı gördük ya etkilendik haliyle o yüzden böyle "ayrıntılı inceleme" gibi iddialı başlıklar açabiliyoruz.. tabi bu demek değil incelemeyeceğiz.. mümkünse atlamadığım herşeyden bahsetmek istiyorum, ilişmeyin, bu prison break'sızlık benimdi.. bitti..

gelelim çoşkuya..

düşünüyorum da bulamıyorum ben arkadaş... bir başka dizi... şu dakikalarda beni... uykunun rüya görmemiz gerektirdiği rem bölümününe inat bir dirençle ekran başında tutsun, tutsun hatta tekrar izlesem mi diye düşündürtsün.. 1. sezonda da böyle olmuştu. hayatımda ilk kez bir dizinin 5 bölümünü gecenin köründe tek seferde izlemiştim. bu yüzden çok ayrı bir yerde duracak galiba P.B. benim için. P.B. diye kısalttım ama şimdi bakınca hoşuma gitmedi bu çaba hiç kasmam çatır çatır yazarım üşenmeden Prison Break diye çünkü bunu yazmak bile çok keyifli bir şey :))

dizi başladı, biraz izledik ve jenerik girdiğinde psikopatça sırıttığımı farkettim. Prison Break "kadar"... aynı anda adrenalinin tepeye vurmasına ve paçadan sarkmasına neden olarak izlediğim başka bir dizi hatırlamıyorum. bir 24 var işte abisi.. bir de bu işi daha ağırdan alan Lost.. zaten Lost kabızsa, Prison Break ishaldir gözümde..


zaman zaman düşünüyordum, "tamam sevdik ettik bu diziyi, şimdi kaçtılar, hapisten dışarda devam edecek falan, nasıl eski tadını verecek mi" şeklinde.. kaygılanıyordum.. yine de merakımı gideremiyordum.. ne olursa olsun izleyecektim ama bu bölümden sonra şunu farkettim ki... tamam dar mekanın getirdiği psikolojik baskı çok lezizdi, yeri dolmaz ama... şimdi bu dizi yine hapiste geçseydi bu sefer de aynı tadın devamı klişe hissine neden olacaktı... yenilikçi gelmeyecekti ve kısa olmasının getirdiği bu hiç yok olmayacak keyfi ortadan kaldırabilecekti.. işte bu açıdan bakınca aslında bu karar çok yerinde. 1. sezon hep öyle kalacak ve yeni birşeyler izleyeceğiz.. sizi şimdi bu yeniliklerden, farklardan ve ayrıntılarından bahsedeceğimiz ikinci sezon birinci bölüm içerikli paragrafımıza alalım... tabi spoilerin başlayacağı nokta burası olduğundan buraya kadar yoldaşlık ettiğimiz izlememiş arkadaşlara hoşçakalın diyelim... :)

- SPOILERin başladığı yerdir burası -

elimizde ne var ?...
süper bir devlet ajanı var. kendisini daha önce INVASION* isimli dizide şerif Tom Underlay* olarak izledik, benimsedik.. diye mi bilmiyorum ama bu güne kadar bir Ajan Smith vardı gözümdeki klas ajan kalıbıyla, şimdi bir de bu amca var artık.. yeniliktir bu. ilk sezonda en akıllı varlık Scofield idi.. şimdi bu ikiye yükseldi. en az maykıl kadar çakal bir adam var karşımızda.. maykıl'ın 1. sezondaki aşmış planlarını şimdi de bu amcanın gözüyle izlemiş oluyoruz, bıkmıyoruz..

maykıl için "maykıl aynı maykıl" diyebiliyoruz gönül rahatlığı ile.. herif aşmış akıllı, kararlı.. "abruzzi'nin jeti plan A'ydı.. o zaman bizde ihtiyacımız olan herşey var." demek nedir ya.. nasıl bir psikopatlıklık böyle... adamın dövmeleri bile devamlılığını koruyor. onların sadece hapishaneden kaçış için olmadığını öğrendik, sevindik...

bu arada özlemişiz herkesi... t-beg'in doktora yaptığı yüz hareketi tam onun tarzındaydı.. manyak herif işte. bellick ise nasıl koşuyordu trene doğru ama :))

ve dramatik final... şu veronica'ya sana insan diyenin şeklinde seslenesim geliyor ama artık bunu duyabileceğini bile sanmıyorum. o kadar kastır, koştur, takdiri topla ama bu denyoluğu yapma lütfen ya.. bu kadar komplolu bir merkezde "telefon" kadar basit bir ayrıntıyı atlarlar mı sanıyordun... dizinin çoşkusu yetmiyormuş gibi böyle üzücü bir bölüm, bu nasıl bir acımasızlıklır tepkisi yaratıyor ve bir başkana rağmen o koruma herifin o gevrek sırıtışı falan adama "o binayı ne yapar-ederim yerle bir ederim" dedirtiyor...

Prison Break çok sıkı başladı.. kavuştuk.. mutluyuz...

Çarşamba, Ağustos 16, 2006

Scary Movie 4

korkunç bir film serisinin 4. ve son halkasını da izlemiş olduk sonunda..

genel bütünlük olarak çok başarılı olmasa da, parçalı skeç şeklinde düşününce gayet güzel esprilerin ve bir insanın kafasını bir yere ya da bir şeyin o insanın kafasına çarpması gibi en fazla ne kadar komik olabilir ki tarzındaki eski esprilerin bünyesinde mevcut olduğu bir film olmuş sm4. aslında david zucker (airplane, naked gun vs.) tarzına güveniyordum ama bu sefer türünün (genelde korku ağırlıklı bazı popüler filmleri ti'ye almak) rotasını biraz şaşırmış gibi göründü. hani normalde ti'ye alınan filmi farkedip ardından onu ti'ye alma esprisine gülersiniz ya bu sefer ti'ye alıyor almasına ama gereğinden uzun sahneler ile bizzat "bu filmi aslında biz de daha düşük bütçeye çekebiliriz" fikrini aşılıyor gibiydi. öyle bir hale geliyorsunuz ki izlerken adeta o filmleri tekrardan izliyormuş gibi hissediyorsunuz. ve bunun yanında dünyalar savaşı ile haddinden fazla ilgilenmiş olduğunu düşünüyorum. daha kısa olarak daha fazla filmle dalga geçmesini isterdim... eksi yön bulacaksak bunları örnek gösterebilirim kısaca..
özellikle i-pod, saw, (sonraki silah çeşidi ne kadar güzeldi değil mi ? hehe.. ve testere'nin maskotunu madara ettikleri sahne hehe.. ) brokeback mountain, (orjinalini izlemedim henüz ama az çok fikir sahibi oldum sayılır sm4 sayesinde hehe) garez (japon velet ile cindy'nin konuşmaları süperdi ya.. güya japonca konuşuyorlar ve altta ingilizce altyazı geçiyor ama aslında ne kadar japon firma ve terim varsa ardı ardına kullanıyorlardı hehe epey güldüm orada.. fu-jit-su hehe.. ) bölümlerinden bahsetmeden geçemeyecektim, parantez içlerinde bahsettim, geçtim :))

Cuma, Ağustos 04, 2006

Rastlantılarım serisi No:2

"nereye kadar sinema" demiştik* ve rastlantılardan, kelebek etkilerinden, tesadüflerden örnekler vermeye başlamıştık. geldik ikinci örneğimize...

24 isimli diziye bir önceki yazımda başladığımı söylemiştim.* bu diziyi de her akşam bir bölüm şeklinde kuzenimle izliyoruz. geçen akşam evde bir misafirliğe gitme telaşı oldu bizimkiler ve onunkiler (kuzenimden yola çıkarak dedim böyle, yani teyzemler işte) ortaklığında.. ve arabada yer kalmayınca çocuklar diyerek genellenen aile büyükleri dışında kalan kesim evde kalacak kararı alındı. biz de kuzenimle mahsuscuktan buna üzülme taklidi yapıp benim sinema odamın yolunu aldık.

ve ben "bırak ya bırak gitsinler abi, hem bizim 24'ümüz var di mi ama ya heyt be" diyip dvd'yi yerleştirmek için bilgisayara yöneldiğim an masa-saatimle göz göze gelince dediğimle kaldım. çünkü saat 10:24 idi arkadaşlar tam o sırada.. bir rastlantı daha böylece tarihteki yerini alırken büyüsü kaçmasın diye diziyi başlatıp sessizce izlemeye başladık. zaten konuşsaydık diziden de birşey anlamazdık değil mi efenim ? evet efenim.. evet..

bir önceki rastlantıyı okumak için sondaki yıldıza tıklayabilirsiniz.. -> *

Salı, Ağustos 01, 2006

24'e başlamak ve... Nina, nina, nina, nina, nina...



evet.. haklısınız.. ben bu güne kadar 24 isimli diziyi izlemedim de izlemedim. yanıbaşımızda süren bu muhteşem olayı hep erteledim vs. cnbc-e'de ise nedense yaklaşmadığım 2-3 diziden birisiydi. angel'a falan iyi sarmıştık vs. hep ukte oldu ama içimde ve bir gün mutlaka izleyeceğim diye diye dünyada 5. sezonunun oynadığı şu günlere kaldı benim 1. sezona başlamam.. nur içinde yatsın MOUSE** ile bu sene 24 hakkında şöyle bir son sohbetimiz oldu.

her zaman niye izlemiyorsun diyip dururdu bu diziyi bana...


Neo: 24 e de ben hiç başlamadım bu güne kadar
Neo: ama ilk 4 sezonu ele geçirdim sonunda :D
Mouse: Oleey
Neo: başlayınca durduramam diye korkuyorum
Neo: bi de sarar mı ya ? sonra sıkmasın beni ? gerçek zamanlı ya koca koca 1 saat sürecek ve taa 24 bölüm. geçer mi abi bir solukta ya :D
Mouse: Prison Break'den daha akıcı :)
Mouse: ilk 5 bölümü atlatırsan tamam
Neo: vaşş. o zaman iyi ya.. prison üffff :) yarın anete spoilersiz yazıcam bişeyler. mutlaka oku :D

Mouse: ilk sezon 0-5, karışık, ağır, 5-15 vay bee... 15-24 süper!
Mouse: 2. sezon da 0-3 anaa! 3-24 vaşş:)
Mouse: 3. sezon 0-5 vay anasını, 5-20 süper, 20-24 aşmışlar!
Mouse: 4 sezon ilk bölümden itibaren aşmış :)
Mouse: 5'de şimdi 13. bölüm iniyor, ilk 12 müthiş

Neo: ne güzel özetliyosun
Mouse: :D
Neo: çok tutuldu zaten ona eminim
Neo: ama şeyi dicem
Neo: gerçek zamanlı olmasının
Neo: çok dumura
Neo: uğratıcı pozitif getirileri
Neo: var mı
Mouse: yok, öyle bakmıyorsun olaya abi
Mouse: adam tuvalete gitmiyomu falan:D
Mouse: ilk 2 sezonda biraz öyle
Mouse: yani, yaralanmaların etkisi 3-4 saatte %90 geçiyo falan ehehe
Mouse: ben en çok 3. sezondan sonra sevdim zaten
Mouse: ekip daha öğrenmişti işi

:)

tıpkı tüm sezonları özetlediği gibiymiş gerçekten.. gerçi şu an ilk sezonun ortalarındayım ve öğlen oldu :) ama ilk 4-5 bölüm ciddi karışık gelmişti ve şu an "vay be" sürecini yaşıyorum :) dizi tarihindeki devrimsel özelliği olan "eş zamanlı" olması çok güzel anlar yaşatıyor. hele reklam araları falan bombaymış. öyle yerlerde giriyor ki gerçekten arka planda dizi devam ediyor ama ettiği kısım sizi rahatsız etmiyor :)

günü gelecekmiş jack bauer hayranı olacakmışız :)) adamın sesine kısa sürede alıştığımızda direkt "bu max payne değil mi ya" diye sorduk kendimize. hiç araştırmadım ama bence çok benziyor. kiefer sutherland'in* sesi muhteşem.

başlıktaki çoşkuya gelelim ya biz :)



uzun süre sonra masaüstü resmimi değiştirme nedenim olan Nina Myers faktöründen bahsetmemek olmaz. şimdi bu dizi oynarken izlemediğimden dolayı... bizim daha sonra "karşı komşu"* filmiyle sevdiğimiz elisha cuthbert'e* millet zaten hasta oluyordu ve duyuyorduk. ama açıkcası o gözüme "normal" olarak görünürken Nina Myers dizi/sinema sektöründe hastalık derecesinde beğendiğim tiplerin yanındaki yerini aldı git gide yükselerek. ilk bir kaç bölüm düşünmedim bile ama özellikle saat 9 - 10 arasında alberta karakterinin gelmesinden sonra nina'nın o konuşsam mı konuşmasam mı kararsızlığındaki mimiklerine falan bayıldım. belki de trinity'sel bir hatun olmasının da payı vardır ama dediğim gibi şu an masaüstü resmi olarak bana göz kırpıyor. (bkz: harry potter dünyasında hareket eden resim ve tablo anlayışı)

neyse dizi güzel süper falan bunları zaten bilen biliyor, en geç kalanlardan biriyim, o yüzden tereciye tere satmaya niyetim yok :))) ama diziyi izlerken benim için artık "gözü kapalı benimsenme" işareti anlamına gelen sahneden bahsedeceğim..

-bundan sonrası izlemeyenler için yüzeysel spoiler sayılabilir çok derin değil ama ben uyarayim-


bölüm olarak sabah 10 ile 11 arasında jack bauer'in limuzinin şöförü yerine geçtiği sahneyi hatırlarsınız... işte daha sonra arabaya gelen Alan York'un arkaya oturup kapıyı kapatması ve ardından jack bauer'in o piskopat bakışlı ve karizmatik sesli "merhaba Alan" dediği sahnede "tamam bu dizinin pasaportunu onaylıyorum" diye haykırdığımı hatırlıyorum kuzene :) gerçekten muhteşem bir his arkadaşlar.. o noktadan sonra diziye tamamen güvenerek izlemeye devam ettim / ediyorum..

lost, prison break, angel ve şimdi de 24...
güzel farklı dizi izleme olasılığımız daha ne kadar olabilir ki ?...