Pazar, Aralık 31, 2006
infazı bekleyen militanlar...
kurban kanının kırmızısını simgeleyen bu şişeleri 2006-2007 geçiş sürecinde tüketmeyi düşünüyoruz.. fişleri çekilecek bu gece.. idam mangasını bekler gibi sıraya dizildiler. gözleri de kapalı.. [resmin büyük hali için >1tık<]
Perşembe, Aralık 14, 2006
Rastlantılarım serisi No:3
"nereye kadar sinema" demiştik* ve rastlantılardan, kelebek etkilerinden, tesadüflerden örnekler vermeye başlamıştık. geldik üçüncü örneğimize...
aslında bahsedeceğim gösteri hakkında bir yazı yazmayı düşünüyor ve bunu haliyle bu pazar (17 aralık) günü Şeb-i Arus etkinliği'nden* gelince yaparım diye düşünüyordum.. tabi olmadı.. ve bu yazının yazılmasına neden olan olaylar gelişti..
böyle bir etkinliğe gitmek şurda dursun, yapıldığına dair bilgim bile yoktu.
ta ki geçenlerde arkadaşım Justice'in* anet haber gruplarında Kudsi Erguner'in Cemal Resit Rey'deki konserinden bahsetmesi sonucu ona yazdığım şöyle bir;
"şu "ney" artık nasıl bir meret ise.. ona canlı muamelesi yapıp önünde saygı duyup başımı eğebileceğim ender müzik aletlerinden birisidir adeta. çok huzur verici, arındırıcı enteresan bir organizmadır bence kendisi..
konuyla ne kadar bağlantılı olacak bilmiyorum ama... hangi dizide / filmde gördüğümü şu an hatırlamıyorum gerçi... bir sahnede karakter cami diye hatırladığım bir mekana gidip oturup oradaki "semâzen"lerin gösterilerini izliyordu. düşününce hiçte fena görünmüyor, olsa (belki vardır) gidip görsek falan epey rahatlatıcı gelebilecektir insanlara.. aslında araştırmak lazım
böyle şeyleri.."
durum bildirisi ve temenni sonucu kendisinden Cemal Reşit Rey'de 17 Aralık'ta böyle bir gösterinin gerçekleşeceği müjdesini duyunca, büyük bir sevinçle ona şöyle bir;
"aaa çok güzel ya.. yani böyle bahsedip ardından rastlamak pek geri çevirirsem ayıp olacakmış gibi bir hisse büründürdü beni. evdekileri bi sorgulayayim ben, buna gidelim ya. tarih güzel, saat o kadar kötü değil. fiyat güzel. gerçi artık dark tarafın daha ilgi çekici olduğunu düşünen, biraz da kötü olmak lazım diyen, ona göre seçimler yapan bir insanım ve böyle birşeye gitmem paradoks yaratabilir ama koskoca Mevlâna zaten "Gene gel! gene gel! Her ne isen gene gel!" demiş yani, benim gibi olanlara bile krediyi vermiş adam, gönül rahatlığı ile gidebilirim. hiç olmazsa gelecekte çekmeyi düşündüğüm Mevlâna ve semazen merkezli stilize-tekno-bilim-kurgu filmimin eksizlerini kafaya yazmak için uygun bir ortam olmuş olur.. teşekkürler..."
cevap yazıp bu gösteriye gitme planlarıma başlamıştım...
haftabaşı baktım biletix'den alamıyoruz biletleri. aslında alıyorduk ama hep en arka sırayı veriyordu tekrar tekrar satın-alma denemeleri yapmama rağmen.. üstelik uyarı olarakta biletix sitesinde "tavsiye ettiğimiz listelenmiş numaralar salonun en uygun/güzel yeri olacaktır" yazıyordu ve her demememde "nasıl yani ya" şeklinde kaygılanmama neden oluyordu..
neyse böyle olmayacak diye aynı günün akşamı taksim'den crr'e kadar yürüdüm bizzat
gişesinden seçerek biletlerimi alayım diye..
görevliye "şu şu olaya 6 bilet lütfen" dediğimde, bana ekranı çevirip o etkinliğe sadece bir tane yer kaldığını gösterdi. kalan yerin rengi de matrix yeşiliydi ve en arka sağ köşeydi.. :)
olasılıksal olarak diken üstündeydim, herşey pamuk ipliğine bağlıydı.. ya (1) hep içimde olan böyle bir etkinliğe karşı "olsa da gitsek" temennisine rastlantısal olarak Justice'nin etkisiyle fırsat bulduğum için... (2) kalan koltuğun renginin matrix yeşili olmasını ve (3) o an solumdaki camdan oluşan giriş kapısının saydamlığından dolayı görebildiğim karşı kaldırımdaki reklam panosundaki "banka kartının ilerisi Neo !.." yazısını Mevlâna merkezli bir kutsal işaret olarak algılayıp... kalan 5 kişiyi sallayarak o bileti alacaktım..
yada bunu yukarda bahsettiğim "biz dark olalım diyoyurz, Mevlâna bize şans sunuyor.." şeklindeki konuya inat bir durum olarak kabul edip, Mevlâna bana "gel" dedi demesine ama, kapıya vardığımda "hadi şimdi defol git gözüm görmesin seni" diye düşünecektim..
ve ben ikincisini yaptım. :) evet galiba gerçekten bir şekilde kötü olmamız gerekiyor.. ben bugün buna biraz daha yaklaşdığımı (daha doğrusu yaklaşmam gerektiğini.. ) anladım.
metroda eve dönerken bunları düşünürken elimdeki CRR aralık program kitapçığına bakıyordum. kitapçığı hayal kırıklığı gişesinden almıştım ve onun kapağında da sadece, hemen hemen hergün bir etkinliğin gerçekleştiği CRR'deki bu gidemediğim etkinliğin kocaman bir resmi vardı.. ne kadar ironik değil mi?..
metroda ayrıca zencili + çinli içerikli ayrı bir rastlantım daha oldu. o da; eve gelip izlediğim smallville bölümünün içeriği ile yine aynı pamuk ipliğiyle bağlıydı ve smallville'in sonundaki Lex'li diyaloglu bölüm de benim bu "kötülük" kararımla uyuşuyordu.. o hikayeyi de başka bir rastlantılarım serisi'nde anlatayim artık :)
bir önceki rastlantıyı okumak için sondaki yıldıza tıklayabilirsiniz.. -> *
Pazartesi, Aralık 04, 2006
Saw 3 / Testere 3...
geçtiğimiz haftasonu sinema günü yaparım diye sinemaya gidip testere'yi mi babel'i mi önce izleyeyim diye kararsız kaldım ama sonunda testere'yi önce izleyip gerim gerim adeta şiddete doyup, çoştum ve ardından Babel ile de günah çıkardım.. :)
film daha en başında lions gate firmasının logosuyla kendi pis atmosferine çekiyor izleyiciyi.. saw'ın yarattığı (yaratmak belki fazla iddialı olur.. saw'ın günümüze uygun bir şekilde makyajlayıp hortlattığı diyeyim..) (hostel'in devam ettiği) bir tür var artık.. böyle bir türe ait olan testere 3'ü zevk alarak izledim. beğendim. gerçi böyle bir türden keyif almanın ardında psikolojik ve sosyolojik durumlar olabilir buna "hadi canım sen de" diyemem.. sonuçta izliyoruz ve birilerinin ölüm sahnelerinden, kan, organ fışkırmalardan yer yer yumruk sıkacak kadar gerilsek dahi vazgeçmiyor, filmi beğenip sevebiliyoruz. zaten Gore kültürünü bilirsiniz. uzakdoğuda da oldukça yaygındır taa ichi the killer'i falan düşünün.. testere gibi bir filmden keyif almak normal midir anormal midir diye ap-ayrı tartışma konuları açılabilir.. açılsın.. tartışalım yani.. not olarak bu filmi amerikada vizyona girdiğinde 3 günde 3.5 milyon kişi izlemiş. ekleyeyim..
konu güzel..
senaryo güzel.. yine son dakikalarda koca bir bulmacanın çözülmesi gibi bölümler geçerken acaip bir tatminlik hissi ile "vay anasını be" diyerekten kalıyorsunuz. ama bir film biterken kendimi bu kadar rahatsız hissetmemiştim.. acaip bir huzursuzluk duydum..
görsellik oldukça güzel.. ki artık geçiş sahneleri şu bu falan da yaratıcı, farklı bir tarz haline gelmiş testere bünyesinde. ve daha önce filmi izleyenlerden duyduğum "sahneler fazla karanlıktı" mevzusunun filmde oldukça az bir sahnede (aslında tek sahnede var.. filmin başında sadece..) olduğunu söyleyebilirim. ve o kadar da kötü değil. tamamen bilinçli olarak yapılmış ve izleyiciyi o durumun (atmosferin) acımasızlığına hazırlamak için düşünülmüş bir oyun bence.. yani hiç rahatsız olmadım ki zaten gelip geçici kısa süreli bir sahne idi..
müzik desen gaza getirici ve rahatsız eden sahnelerde gerilimi yükseltici özelliğine sahip. ki testere'nin artık ezberlenen şu ünlü parçasını unutmayalım. yazının başındaki player'dan çalarak dinleyebilir, bu yazıyı filmin atmosferine en yakın psikolojide okuyabilirsiniz :)
ve serinin en kanlı bölümü bu olmuş. oldukça fazla parçalama, koparma, kan sahneleri mevcut. uzun süredir böyle hamam seansı gibi bir durum hissetmemiştim sinemada. hani hamama gidersiniz ve saatlerce kaldıktan sonra dışarı çıktığınızda hafiflemiş, üzerinizden birşeyler atmış, birşeyleri geride bırakmış hissedersiniz ya şu an bile (üstüne babel izlediğim halde) testere'nin böyle bir etkisi var üzerimde..
ha unutmadan işte bu yüzden özellikle ilk yarıda dışarı çıkıp mısır alan obur izleyicinin elinde patladı o mısırlar ve acaip keyif aldım hehe.. (mısırın da talihsizliğiymiş bu. sen pişerken patla falan.. sonra gel filmde filmin sahneleri yüzünden talihsiz izleyicinin elinde tekrar patla..)
özellikle hoşuma giden bir tarafı da kendinden önceki ilk 2 filme ait olayları da ele alması, o filmlere dönüşler yapması ve yeni sahnelerle o hikayeleri derinleştirip bize birşeyler öğretmesi idi. tamamlayıcı özelliği var bu filmin diğer filmleri. öyle "son durak" tarzı bir seri durumu yok yani.
spoiler başlıyoooooooooo.......
spoiler başlıyoooooooooo.......
spoiler başlıyoooooooooo.......
şimdi benim anladığım bu jigsaw'ın kafasında amanda'nın yeri başka. yani amanda aslında testere mevzusunun merkezindeki bir isim sanırım. bize öyle lanse ediliyor. amanda'ya uygulanan test bitmek bilmiyor. durup düşününce bizim jigsaw'ın öyle şiddet taraftarı bir adam olmadığı da ortada. böyle bir adamın da "ben ölünce koltuğu kime bıraksam" tarzında kaygısı da olamaz.
olsa tamam diyecem en uygun kişiyi buldu ve ona öğretiyor falan ama yok yani öyle bir adam olmadığını bu filmde bile daha iyi anladım ama o halde "nedir mevzu" diye sorasım geliyor.. hani amanda'nın bu kadar merkezde olması gerekiyor muydu gerekmiyor muydu sadece burada takılırım takılsam..
film doğal bitti. ne olacaktı yani timör sahibi bir adam son yıllarını kafasındaki ceza sistemine göre ders vere vere yaşadı. zaten tüm dünyayı değiştirmesi gibi birşey saçma olurdu tıpkı kendisinin de ölmekten yırtmasının saçma olacağı gibi.. jigsaw öldü.. bu defter kapandı.. testere 4'ün de çekilmek için imzalandığını düşünürsek.. bu serinin başlangıcını anlatacağına şimdi daha iyi kanaat getirebiliyorum..
çok psikopat bir filmdi çook.. bizlere her türlü duyguyu hissettiren, yelpazesi oldukça geniş olan bu "yeni nesil sinema sektörünü" takdir ediyor, saygılarımızı sunuyor, daha neler neler izleyeceğimizi hayal edip şimdiden sabırsızlanıyoruz...
neyse biraz dinleneyim ve Babel'den bahsedeyim :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)